1. cilt 624 s, 2. cilt 524 s, Türkçe, İngilizce ve Arapça makaleler.
Bilgi ve insan arasındaki derûni bağların devreden çıkartıldığı, anlamın ve amacın bilgiye iliştirilmediği bir çağda Orta Doğu, Nuri Pakdil’in deyişiyle artık her gün her bir parçasıyla yüreğimizi dağlıyor. Orta Doğu ile ilgili kadim acılarımıza yeni acılar ekleniyor ve çoklu trajediler karşısında hangi derdimize yanacağımıza şaşırıyoruz. “Orta Doğu” kavramı ilk defa jeopololitikçi Mahan tarafından, Arabistan ile Hint yarımadaları arasında kalan ve deniz stratejisi bakımından büyük önem taşıyan bölge için kullanılmıştır. Bu kavramın tarihi ile ilgili çalışmalar yapan Davison ise Orta Doğu’yu “İslam dini etrafında oluşan jeopolitik bir birim” olarak tanımlamıştır. Ama Orta Doğu aynı zamanda “Osmanlı’dan geriye kalan mirasın tarihi” olarak da zihinlerde yer edinmiştir. Orta Doğu’da süreklilik arz eden şey, evrensel değerlerin taşıyıcısı olarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmasıdır. Ama Orta Doğu aynı zamanda ticaret , kültür ve inanç gibi alanlarda çok yönlü bir etkileşimin ve bunun sonucu olarak da dünya tarihini en çok etkileyen büyük değişimlerin olduğu yerdir. Orta Doğu hem kendi iç gelişmeleriyle hem de dış müdahelerle her zaman dinamik bir yapı arz etmiştir. Aslında modern dönemlerin son iki yüzyılını hariç tutacak olursak Orta Doğu her zaman tarihin merkezinde yer almıştır. Son dönemlerde, demokrasi ve özgürlük talepleriyle, trajik boyutlara varan iç çatışmalar, askeri darbeler, toplu idam kararları ile gündemimize gelen Orta Doğu, “Süreklilik ve Değişim” temasıyla çok yönlü olarak üç gün boyunca değerli araştırmacılarımız tarafından tartışılacaktır.