367 s, Türkçe.
Anadolu’nun Türkçe konuşan Ortodoks Hıristiyan ahalisi, 19. yüzyılın sonundan itibaren Yunan ile Türk milliyetçilikleri arasında, bunların dilce Türkleşmiş Yunanlar mı, yoksa Hıristiyan Türkler mi oldukları hakkında bir tartışma doğurur. “Karamanlı” diye anılan bu toplulukların hangi “hayali cemaatin” parçası kılınacağına dair bu ihtilaf, Milli Mücadele esnasında Patrikhane’den bağımsız bir Türk Kilisesi’nin kurulması dolayısıyla bir “kilise ihtilafı” olarak somutluk kazanır. Bu milliyetçi rekabetin bir kilise çekişmesi biçimi alması tesadüf değildir. Elinizdeki çalışma, milliyetçiliğin dinsel otorite ve kurumlarla ihtilaf içerisinde geliştiği, birisinin yükselişinin diğerinin gerileyişine tekabül ettiği kabulüne karşı, milli cemaatlerin genel olarak dini cemaatlerin “ulusallaşması” sonucunda ortaya çıktığı varsayımına dayanıyor. Bu bağlamda da Türk Ortodoks Kilisesi projesini, milletlerin ulusallaşma sürecinin bir örnek olayı, yani bir Türk Hıristiyanlığının imal edilmesi süreci olarak ele alıyor. Kitapta birbiriyle bağlantılı bir dizi sorunun cevabını aranıyor:
- Yunan ve Türk milliyetçilikleri Türkdil Ortodoksları kendi ulusal cemaatlerine dahil etmek adına hangi söylemsel stratejileri devreye soktular?
- “Karamanlıların” Yunan milliyetçiliği açısından dilsel, Türk milliyetçiği açısındansa dinsel “anomalisi” nasıl bertaraf edilmeye çalışıldı?
- Söz konusu söylemsel stratejiler, aynı milliyetçi projeye bağlı farklı ulusal kimlik tanımları arasındaki rekabet bağlamında kimin Yunan ya da Türk sayılıp sayılmaması gerektiğine dair tanımlarda hangi değişiklikleri gündeme getiriyordu?
- “Hıristiyan Türkler” teması Türk milliyetçiliğinin dini aidiyetle, spesifik olarak da İslam’la ilişkisinde nasıl bir kırılmaya denk düşüyordu?
“Türkdil Hıristiyanlar” vakası, Türk milliyetçiliğinin seküler ve etnik sınırlarının anlaşılması açısından kritik önemdedir. Milli Mücadele dönemi, farklı ve bazen birbirine rakip milliyetçi ulusal inşa projeleri arasında kararsız olunduğu bir dönemdi. Kimin inşa halindeki Türk ulusal kimliğine içerilip kimin dışlanacağı meselesi, bu alternatif milliyetçi projeksiyonlar arasındaki rekabetin bir ürünü olarak ortaya çıkacaktı. Bu anlamda Türkdil Hıristiyanların Türklüğünün kabul ya da reddedilişi, bizatihi Türklük tanımı üzerinde, yani ulusal topluluğun sınırlarına dair de sonuçlar doğuracaktı.