Nüfus mübadelesini takip eden 1924-27 yılları arasında Atina'da Yunan harfli Türkçe (Karamanlıca) olarak yayımlanan Muhacir Sedası gazetesinden alınan bu şiirler kadim Anadolu Ortodokslarının gurbette, yeni 'vatan'ınında tecrübe ettiği yoksulluk, çaresizlik ve hasretin berrak bir anlatımı ve derbeder mübadillerin yanyana ve kaderdaşlıkla birbirlerine tutunma çabasının tecessimüdür. Bu şiirler aynı zamanda Türkçe Halk Edebiyatının bugüne dek görmezden gelinen bir kolunu, tabir caizse kayıp bir halkasını teşkil eder. Türkiye Cumhuriyeti Liyakat Nişanı sahibi Tarihçi Evangelia Balta'dan çok konuşulacak bir derleme: Muhacirname.
Amansız koşullarda, başını sokacak bir yer ve karnını dayuracak bir lokma bulma mücadelesiyle geçen gündelik hayhuyun ortasında, Türkçe konuşan Anadolulu Ortodoksların kaleme aldığı bu şiirler söz konusu koşulları derinlemesine tasvir eder: Göç yolunda yakınlarını kaybetmeleri, Yunanistan'da sığındıkları bataklıklarla çevrili arazilerde nüfusun büyük bölümünü kırıp geçiren verem, tifo ve sıtma; yiyecek bir lokma için verilen mücadeleler; üstüne üstlük muhacirler için doğru düzgün hiçbir hazırlık yapmamış Yunan devletinin, dağ başlarında veya kuş uçmaz kervan geçmez bataklık düzlüklerde kendi başlarına bıraktığı bu insanların seyirci olduğu siyasi çatışmalar ve ihtiraslar; görevlerini yapması gerekirken umursamazlık ve mantıksızlığa boğulmuş hükümet görevlileri; yoksulların vahşice sömürülmesine karşılık, zenginlerin ayncalıklı muamele görmeleri; zaten kıt olan kaynakların paylaşımı üzerinde yerli halk ile muhacirler arasında çıkan ölümüne çatışmalar, yerlilerin tahkir edici saldırılan ve muhacirlere karşı şüpheci ve tepeden bakan tavırları, Türkçe konuşan Anadolulu Ortodokslann maruz kaldığı pek çok şey arasında ilk akla gelenlerdir. Unutulmuş Karamanlıca şiirleri derleyen bu eser, geri dönüşü olmayan bir gurbete gönderilmiş muhacirlerin bu kubbede kalan hoş sedaları değildir sadece, her şeyden önce onlann hatırasına bir saygı ifadesidir.
166 s, Türkçe-İngilizce-Yunanca.