Radyolu Yıllar

%10 İndirim
1.500,00 TL 1.350,00 TL
ISBN-ISSN: 9786256925328
Kategori: Edebiyat
En geç 22 Kasım Cuma günü kargoya verilir.
PAYLAŞ:
1152 s, s/b resimler, sert kapak ciltli, Türkçe

Okurlarımızın en başta Hititler olmak üzere Eski Anadolu tarihi, dilleri ve kültürleri ile ilgili sayısız kitapları yanında, 2022 ve 2023’te yayın evimiz tarafından basılan iki ciltlik nefes kesen mitolojik romanından çok iyi tanıdıkları Ahmet Ünal’ın yeni kitabı yayınevimiz
tarafından basıldı. Yazar, bu kez de çok değişik bir konuya el atıyor. Akıcı bir dille, pek sevdiği ülkesinin eski tarihini, kültürlerini ve dillerini okuyarak, öğrenerek, akademik kariyer yaparak, çeşitli dillerde yazarak ve akademik düzeyde başkalarına öğreterek üç kıtada geçirdiği yaşam öyküsünün kalbur üstüne gelen kaymağını anlatıyor. Tüm olaylar, yazarın, ilkellikle eş anlamlı kullandığı ve „Ağaç Çağı“ dediği bir dönemde, aşağı yukarı tüm ömrüne eşlik eden tek teknik cihaz „yalan makinası“ radyo eşliğinde geçiyor gibi olsa da, gerçekten çok geniş bir zaman dilimini ve yeri kapsıyor. Onun için radyo bir fetiş; 20. yüz yılın ortalarında utanmadan, sıkılmadan hâlâ Taş Devri’nın derin karanlıklarında uyuyan, daha doğrusu uyutulan Anadolu halkının modern çağa açılan tek penceresi. Ama ne pencere! Düpedüz uyutan işgüzarlara narkotik işlev yapan propaganda aracı! Anılar asla daracık bir dünyaya sıkışıp kalmış değildir. Klasik anlamda bir anılar derlemesi ise hiç değildir. Yazar, kendisini merkeze alarak samimi bur dille ve yer yer hicivli bir dille üç kıtada yaşadıklarını anlatıyor. İnsan ve doğa en az yazarın kendisi kadar etken ve belirgindir. Kapsam, mesafe ve hacim çizgisiniyse kesin kes belirlemek zordur. Çünkü insan milyonlarca kilometre uzaktaki güneşle de, yarım metre mesafede kendisine hizmet eden garsonlarla da yanyana yaşar. Doğup büyüdüğü köyün dağları, ırmakları, tarlaları, bağ bahçeleri, yaşadığı kentin sokakları yakındır da Ağrı Dağı, Kaçkarlar, Alpler, Andlar, Rocky Mountains, Yellow Stone uzak mıdır sanki? Eğer gezgin ya da anıcı gidip görmüş, onları yaşamış, havasını ciğerlerine çekmişse, onların yakın çevresine girmiş ve onlarla tanışmış, onların bir parçası olmuştur demektir. Buna insanın ruh dünyasında yaşadıkları, yani olanları anomimlikten kurtaran bireyci duydukları da eklenince, anıların çerçevesi çok daha genişler, uzaya kadar taşar ve klasik bir “(oto)biyografi” olmaktan çıkar. Hiçbir suretle kronolojik zaman sıralaması yapılmadan her olay ya da konu kendi içinde bölüm bölüm anlatılmıştır ve birbirinden bağımsız olarak okunabilir. Önemle belirtilmelidir ki, burada sunulan yazılar katiyen bir biyografi değildir; ama ister istemez anıların çok ötesinde yazarın yaşadıklarını, gördüklerini hep merkezde tutar. Yaşayan ve anlatan kişi olarak birey özne, bunun dışında kalan her şey nesnedir. Öyle ya, herkesin çektiği fotoğraf farklıdır. Bir ırgat arı hemen yanı başındaki komşularına tıpatıp benzer, aynı işleri yapıyor olabilir. Yaptığı petek ve bal da aynıdır. Eğer düşünme yeteneği varsa bu da ortaktır. Ya insan öyle midir? Savaş alanında katliam yapan veya kendisini, memleketini savunan bir asker, bir kitaplıkta oturmuş ders çalışan bir öğrenci, tarlada pamuk toplayan genç bir kız dışardan bakılınca hep aynı şeyi yapıyormuş gibi gelebilir. Evet doğrudur, herkes Charlie Chaplin’in bir filmindeki gibi hızla dönen şeritlerde ömür boyu vida sıkıyormuş gibidir. Herkes Oscar Wilde ve George Orwell’in tanımladıkları ve sonuncusunun “yaşayan ölüler” dediği, bölüm şefinden bir “aferin” ve yevmiyesine birazcık zam kotarabilmek uğruna is pas içinde istimli makinalarla her türlü hijyenden yoksun barakaları arasında mekik dokuyan ırgatları iyi bilir. Ama zihnen ne yaptıkları, ruhen yaptıkları, yapmakta oldukları eylemlerle düşünceleri arasında kurdukları ilişkiler, algıladıkları, akıllarından geçenler ve en can alıcı olanı sonradan geriye dönüp onlara hangi gözle baktıkları önemlidir. Aksi hâlde petek ve balı nasıl ürettiğini anlatan milyarlarca bal arısının ya da durmadan tornavida sıkıştıran işçinin anılarını hangi ahmak okuma zahmetine katlanır ki? Niye herkes yazmıyor sorusuna, niye her ırgat Chaplin usulü film yapmıyor ve sıktığı vidalarla dalga geçmiyor şeklinde karşılık verilebilir. Kitabın diğerlerinden farklı yapısı adım başı, sayfa başı, hemen her satırda belirginleşiyor. Yazar, kendisinden anılar adı altında yüksek sosyeteye, prenslere, asilzadelere, yüksek rütbeli asker, politikada tavana vurmuş bürokratlar, milyarderlere veya sonradan görmelere, yeni zenginlere özgü konaklarda, saraylarda, sırçalı köşklerde, tumturaklı özel okullarda yaşanmış olayları anlatmasının beklenmemesini ikaz ediyor. Zira böylesi iplerde bezi olmamıştır. Anlattıkları, sefalete gömülmüş, okuyucuyu acındıran bir yaşam hiç değildir.
Radyolu Yıllar Radyolu Yıllar 9786256925328 Radyolu Yıllar