392 s, Türkçe
“Işık doğudan yükselir (Ex Oriente Lux)”. Anadolu’dan, o “gül parmaklı şafak”tan… Özellikle de İyonya ve Karya’dan, o “en güzel gökyüzünün altı”ndan… Ne var ki Batı’nın üzerimize tuttuğu o uzun farlar nedeniyle, nicedir ışık ve renk körüyüz. Artık ne birlik ve bağımsızlık simgemiz o Side ‘ay yıldız’ını görebiliyoruz!… Ne de Hektor’un bilincini Dumlupınar’a taşıyan Mustafa Kemal’in hedefine odaklanabiliyoruz!... Herodot’un, o “…Atinalılar bu adı kabul etmiyorlar, kendilerine İon de-nilmesini istemiyorlardı…” saptamasını da “Tarih”in sayfalarına, çoktan gömdük. Homer, Ezop, Tales, Anaksagoras, Herodot, Heraklit, Strabon’u çoktan unuttuk… Hippodamos, Hermogenes, İsidor, Anthemyus’u da… Dahası Hitit’in, o ilk parlamenter demokrasini de unuttuk. Kadeş Antlaşması’nı, kral ve kraliçenin birlikte mühürlediğini de… Ekrem Akurgal’ın vurguladığı: “Hititler kuşkusuz Türk değildi; ama biz Türkler, biraz Hititli, biraz Frigya¬lı, biraz Lidyalı, Kapadokyalıyız.” gerçeğini de… Ne Anadolu’nun Kadeş ve Troya dayanışmasını unutalım; ne Mustafa Kemal’in yurt savunmasındaki idolü Hektor’u!... Ne de o birlikte biz olma kültürünü!… Her şeyin özeti belki de “Ya İstiklal ya ölüm!” diyen şu Ksantos şiirinde: “… Biz ki analarımızın, kadınlarımızın ve ölülerimizin uğruna / Biz ki onurumuzun ve özgürlüğümüzün uğruna / Toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları / Bir ateş bıraktık geride, hiç sönmeyen ve sönmeyecek olan” Kuşkusuz hepimize yetecektir Likya’nın sönmeyen o “çıra”ı, “Anadolu’nun Antik Aydınlığı”!...